Yargıtay Kararı
4. Ceza Dairesi 2021/43457 E. , 2024/13086 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇLAR : Görevi yaptırmamak için direnme, hakaret
HÜKÜMLER : İstinaf başvurusunun esastan reddi
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Onama
Yapılan ön inceleme neticesinde sanık hakkında;
Görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan hükme yönelik Bölge Adliye Mahkemesi kararının kesin nitelikte olduğu belirlenmiştir.
Hakaret suçundan verilen hükmün temyiz edilebilir olduğu, temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, temyiz isteminin süresinde yapıldığı, temyiz dilekçesinde temyiz sebebine yer verildiği, temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı tespit edilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret suçlarından İlk Derece Mahkemesince verilen mahkûmiyet hükümlerine yönelik yapılan başvuru üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık müdafiinin temyiz istemi; suçların unsurları itibariyle oluşmadığına, Mahkemenin yeterli inceleme yapmadan ve sanık lehine olan hükümleri uygulamadan verdiği hükümlerin bozulmasına yöneliktir.
III. GEREKÇE
Hakaret Suçundan Kurulan Hükme Yönelik Yapılan İncelemede;
Sanığın belirttiği hukuka aykırılık nedenleri yönünden ve 5271 sayılı Kanun'un 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri de gözetilerek maddi hukuka ilişkin sair yönlerden yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekmektedir.
Olay günü sanığın, katılana söylediği kabul edilen sözlerin, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğu, dolayısıyla hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de;
5237 sayılı Kanun'da hapis cezası ile adli para cezasının seçenekli yaptırım olarak öngörüldüğü hallerde, aynı Kanun'un 61. maddesinde öngörülen ölçütlere göre somut olay irdelenip anılan Kanun'un 3. maddesindeki fiille orantılı ceza verilmesi ilkesi de dikkate alınarak, öncelikle seçenekli yaptırımlardan hangisinin seçildiğinin gösterilmesi, sonrasında da alt ve üst sınırlar arasında temel cezanın belirlenmesi gerekir. Her ne kadar 5237 sayılı Kanun'un 125/3. maddesinde cezanın alt sınırının 1 yıldan az olamayacağı düzenlenmiş ise de, bu düzenlemenin temel cezanın adli para cezası olarak seçilmesine engel olmayacağı, sanığın adli sicil kaydında yer alan kararların hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin olması karşısında, tekerrüre esas sabıkası bulunmayan sanık hakkında yeterli gerekçe gösterilmeden temel ceza olarak hapis cezasının tercih edilmesi,
Hukuka aykırı bulunmuştur.
IV. KARAR
A. Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçundan Kurulan Hüküm Yönünden
5271 sayılı Kanun’un 286/2-a maddesinde yer verilen "İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları"nın temyiz incelemesine tabi olmadığına ilişkin düzenleme, incelemeye konu suçun aynı Kanun'un 286/3. maddesi kapsamında da bulunmadığı ve aynı Kanun'un 296/1. maddesinde yer alan; "... temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş [ise] …, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder." şeklindeki hüküm birlikte değerlendirildiğinde sanık müdafiinin temyiz isteminin, 5271 sayılı Kanun'un 296/2. maddesi gereği, Tebliğname'ye uygun olarak, oy birliğiyle REDDİ İLE EK KARARIN ONANMASINA,
B. Hakaret Suçundan Kurulan Hüküm Yönünden
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle sanık müdafiinin temyiz istemi yerinde görüldüğünden, Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi kararının 5271 sayılı Kanun'un 302/1. maddesi gereği, Tebliğname'ye aykırı olarak, oy çokluğuyla BOZULMASINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun'un 304/1. maddesi uyarınca İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
22.10.2024 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
Dosya kapsamına göre özetle, "Müştekilerin Tuzla ilçe emniyet müdürlüğüne bağlı polis memuru oldukları, devriye görevi yaptıkları sırada sanığın aracının camlarında siyah filmli olduğu ve ön kısmında çakar lambanın bulunduğunu görmeleri üzerine anons ederek ve siren çalarak sanığı durdurmak istedikleri, ısrarlı anons üzerine sanığın aracı ile yolun kenarına yanaştığı, müştekilerin sanığa polis kimliklerini göstererek aracın ruhsatını ve kimliğini istedikleri, bu sırada sanığın görevlilere "siz kimsiniz size niye evrak vereceğim ben iki yıl üst üste vergi rokorktmeniyim" diyerek müştekileri terslediği, sanığın evrak vermiyorum diyerek aracına bindiği, aracın önünde durarak hareket etmesini engellemek isteyen müşteki polis memurlarından ...'ın üzerine aracı sürerek sol dizine çarptığı ve BTM giderilebilecek şekilde yaralayarak olay yerinden kaçtığı, daha sonra müşteki polis memurlarının kaçan sanığı takviye polis ekipleri ile etrafını çevreleyerek durdurdukları, bunun üzerine sanığın her iki müştekiye karşı "iki terörist beni rehin alıyor, önümü kesiyor" diyerek birden çok kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçunu işlediği iddia ve kabul edilerek sanığın mahkumiyetine karar verilmiş, kurulan hükme yönelik istinaf başvurusu, Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmiştir. Sanık müdafisinin atılı suçun unsurlarının oluşmadığını, yeterli inceleme yapılmadan karar verildiğini ve lehe hükümlerinin uygulanması gerektiğini ileri sürerek süresinde hükmü etmesi etmesi üzerine Dairemizce değerlendirilmiş, sayın çoğunluk tarafın "sanık tarafından söylenen sözlerin müştekilerin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı niteliğinde olduğundan, hakaret suçunun oluşmadığı" ve " Hapis cezası verilmesinin isabetli olmadığı" gerekçeleriyle mahkumiyet hükmünün bozulmasına karar verilmiştir. Kanaatimizce sanığın müştekilere söylediği sözlerin hakaret suçunu oluşturduğundan anılan bozma nedenleri yerinde değildir. Şöyle ki; Hakaret suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Hakaret" başlıklı 125. maddesinde;
"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.
Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir.
Yasal düzenlemeye ve Yargıtay uygulamalarına göre her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemeyi ve saygınlıklarına zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı saldırılara karşı korunmaları zorunludur. Ancak demokratik bir hukuk devletinde, kamu görevini üstlenenleri denetlemek, faaliyetlerini değerlendirmek ve eleştirmek de kaynağını Anayasadan alan düşünceyi açıklama özgürlüğünün sonucudur. Bu nedenle eleştirinin sert bir üslupla yapılması, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu olduğu için hakaret suçuna vücut vermez ise de, eleştiri yapılırken görüş açıklama niteliğinde bulunmayan, küçültücü, aşağılayıcı ifadelerin kullanılmaması, düşünceyi açıklama sınırları içinde kalınması gerekmektedir.
Evvela sanık tarafından müştekilere yönelik olarak söylenen "Terörist" sözünün ne anlama geldiğinin açıklanması gerekir. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre terörist "Bir siyasi davayı zorla kabul ettirmek için karşı tarafa korku salacak, cana veya mala kıyacak davranışlarda bulunan kimse; yıldırıcı, yıldırmacı, terörcü, tedhişçi." anlamına gelmektedir. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; "Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.", aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu yani teröristi; "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi..." şeklinde tanımlamıştır.
Somut olayımızda sanığın müştekilere yönelik olarak "iki terörist beni rehin alıyor, önümü kesiyor" dediği, iftira atmaları için bir neden bulunmayan müştekilerin beyanları ve dosya kapsamındaki diğer deliller ile sabittir, sayın çoğunluk da eylemin sübutunu kabul etmektedir. Bir kimseye ve özellikle kamu görevlisine terörist denmesi onur, şeref ve saygınlığı rencide eden en ağır eylemlerden birisidir. Söylenen sözün yukarıda açıklanan içeriği dikkate alındığından rahatsız edici, kaba ve nezaket dışı hitap tarzı olarak kabulü mümkün değildir. Yargılamaya konu sözün içeriği, söylendiği yer, zaman ve ortam dikkate alındığında kamu görevlisinin görevini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemek ve saygınlığına zarar verme amacıyla söylendiği, müştekilere suç yüklendiği, dolayısıyla eylem sonucu müştekilerin onur, şeref ve saygınlığı rencide edilerek hakaret suçunun unsurlarıyla oluştuğu kabul edilmelidir.
Sonuç olarak; sanığın eyleminin hakaret suçunu oluşturduğu ve mahkumiyetine yeterli kanıt bulunduğu, Yerel Mahkemenin takdir ve değerlendirmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve cezanın yeterli gerekçeler gösterilerek kanuni bağlamda uygulandığı kanaatinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun mahkumiyet hükmünün bu gerekçeyle bozulmasına dair düşüncesine iştirak etmek mümkün olmamıştır.